Dünyada 7 milyardan fazla insan var, ortalama olarak bu 7 milyar insanın yarısı kadın yarısı erkek, şimdi bana 3 buçuk milyar erkeğin tamamının fiziksel olarak her bir kadından daha güçlü, dirayetli olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani erkeklerin tamamı dağları yerinden oynatır, kadınlar ise hep çelimsiz, sıska mı? Çok sığ bir penceren bakıp sadece fiziksel gücü dahi kıyaslamaya kalksam işin işinden çıkamıyorum, çünkü bir halterci bayanı, boyu 1.60 ve 50 kilo ağırlığındaki adamla kıyaslamak, hatta o adamın da çelimsiz olabileceği kimsenin aklına gelmiyor, oysa bu da normal ve gerçeğin ta kendisi. Bakın bu dünyada sadece Herkül gibi adamlarla iki poşeti zar zor taşıyan kadınlar yok! 3 buçuk milyar erkeği kendi içinde sınıflandırdığınızda nasıl uzunu kısası, zayıfı şişmanı, güçlüsü, güçsüzü, sarışını, renkli gözlüsü, özrü olanı varsa, 3 buçuk milyar kadın içinde de var. Dolayısıyla fiziksel özellikleri ve kuvveti kadın-erkek ayrımına dahil etmeyi bırakın derim. Hatta kadın-erkek ayrımını insan ayırt etme doneniz olmaktan çıkartın derim.
Evet yaratılışımızın doğası farklı, fakat
farklı olmak ayrı şey, üstün olmak ayrı şey. Lütfen farklılıkları zayıflık yada
üstünlük olarak değerlendirmeyelim.
Hayat zaten cinsiyet farkı gözetmeksizin
herkese yeterince zor ve çetrefilli. Malesef henüz penceresi çok küçük
zihniyetlerin başka insanları iyi-kötü-güzel-çirkin-güçlü-zayıf diye
nitelendirip amaçsız hayatlarındaki boş vakitlerini doldurma şekillerinin
kurbanı olmayın.
Bunlar sadece söylem, üstelik sadece
birilerinin söylemi, sizin kendi sesiniz değil. Eğer siz dünyaya çok daha geniş
bir pencereden bakabiliyorsanız, hayatla mücadelenizle yani çalışıp kazanmak
adına elinizden gelenin en iyisini yapmakla, her yeni günü bir öncekinden
keyifli kılmaya çalışmakla, gerçek anlamda faydalı eylemlerde bulunmakla,
vicdanınızı rahat, kalbinizi temiz tutmakla zaten yeterince meşgulsünüz
demektir, bu yüzden meşgalesiz insanların sizi kendi meşgalesi haline getirmesine
izin vermeyin, boş lafları, ayrımcılıkları, küçümsemeleri, kıyaslamaları boşverin…
Yaşamak adına ortada bir yarış yok çünkü,
ne kadın erkek arasında, ne zengin fakir, ne güzel çirkin arasında… Yaşamak
herkesin hakkı ama bu hakkı kendine daha çok görenler ve hatta bu uğurda
hiç birşey yapmadıkları halde kendine hak başkasına çok görenler yüzünden dünya
giderek çekilmez bir hal alıyor! Bu yüzden insanlar ya başkaları gibi olmaya
çalışıyor, ya sürekli başkalarıyla yarışıyor hatta el kadar çocukları bu faydasız
çekişmeye alet eden ebeveynler var, kötü niyetli oldukları için değil belki ama
hiç şüphesiz toplumların yarattığı ilizyona kapıldıkları için. Eğer bu
ilizyondan kurtulup, kendi kurallarınızla kendi doğrularınızla yaşamaya
başlarsanız, farklı olacağınız için belki hayat daha zor ama çok daha yaşamaya
değer oluyor ve bu insanı daha güçlü kılıyor.
Benim kimseye kendimi sevdirme yada
doğrularımı kabul ettirme çabam yok, kimsenin hiçbir konuda onayına, takdirine
ihtiyacım yok. Eşimle arkadaş, çocuğumla çocuk, önce kendime dürüst olabildiğim
kadar huzurluyum. Gecemi gündüzüme katarak çalışır hiç şikayet etmem, çünkü bu
benim mesaili çalışmak istememem doğrultusunda kendi seçimim. Boş vakitlerimde
file binmekten yada yavru bir aslan beslemekten mutluyum, çünkü onlar benim
hayat anlayışım çerçevesinde bana, insan olarak dünyanın hakimi olmadığımızı,
çok da mühim olmadığımızı, sadece doğanın bir parçası olduğumuzu ve bir gün hiç
olmayacağımızı hatırlatan şeyler. Fakat kimseden benimle aynı şeylerden zevk
almasını, aynı şekilde yaşamasını beklemiyorum, aksi olduğu için kimseyi
yadırgamıyorum, eleştirmiyorum çünkü her insan, olmak istediği kadar insan,
çünkü her insanın insanlık anlayışı, hayat anlayışı farklı, benim gözümde de
insanlık önce saygıyla başlar, saygı kavramım ise bir başka yazının konusu
olabilecek kadar derin lakin bacak bacak üzerine atmakla alakalı olmaktan hayli
uzak. İnsan olmanın önce düşünmeyi gerektirdiğine inandığım için, saygının da önce bu temel gereksinime gösterilmesini bekliyorum ve gücün yine düşünmekten, düşünceye saygı göstermekten geçtiğine inanıyorum, hem gündelik işlerinize konsantre olamadığınız için başınızdan savdığınız kendi düşüncelerinize hem de başkalarınınkine saygı duyabildiğiniz kadar insan kalınır ve güçlü olunur benim nezdimde.
Demem o ki benim hesap arenam
kendi mantık çerçevem ve vicdan muhakememdir, benim hayatım bana aittir ve birileri
sınıflandırıyor diye azalmam, çoğalmam. Kadın olduğum için her hangi bir
erkekten daha güçsüz yada çoğunluğa uymadığım için herkes gibi olan birinden
daha az makbul hissetmedim hiç kendimi, ben bu aldatmacalara değil, kendime
inanıyorum…
Eğer son zamanlarda hayatınızla ilgili çok
fazla şikayet ediyor ve şu an bu yazıyı okuyorsanız, belki düşünce şeklinizi
değiştirmeye başlayabilirsiniz. Belki şikayetçi olduğunuz şeyler çok da mühim
değildir yada yaşadıklarınızın bir nebze sorumluluğunu üstlenebilirseniz,
değiştirmenin de yine sizin elinizde olduğunu keşfedebilirsiniz. Eğer kimse
size bakmıyor ve dinlemiyorken hatta yalnızken kendinizi sevebiliyor,
sorunlarınız için başkalarını suçlayıp durmak ve şikayet etmek yerine elinizi
taşın altına koyabiliyor, kıskanmak yerine takdir etmeyi, aşağı çekmek yerine
destek vermeyi biliyorsanız hala bir umut var demektir. Düşünmenin de bir eylem
olduğunu hatırlarsak eğer, belki hareket etmeden önce enine boyuna düşünürsek,
konuşmadan, yarışmadan, sabah işe gitmeden, çocuk yapmadan, yapmak
zorunda olduğumuz söylenen şeyleri yapmadan önce düşünebilirsek daha güçlü
insanlar olabiliriz. Düşüncelerimiz doğrultusunda yaşayabildiğimiz kadar özgür, özgürlüğümüz kadar güçlüyüz hepimiz. Cinsiyetimiz, zürriyetimiz, mesleğimiz ne olursa olsun...
Ağzına yazan eline yüreğine sağlık.
YanıtlaSilçok, çok teşekkür ederim. Yukarıdakiler anlayabilene...
SilYorum Gönder
Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.