Makro fotoğrafların arasında gizliydi onun dünyası. Soft, pastel renklerin naif geçişinde saklıydı gördükleri. Zarafetle, ahenkle o renklerin içinde dans ediyordu vurgulamak istedikleri. O anları seyrederken dalgın, buğulu, yaşlı gözler, O eserlerin sahibi için dökülmüştü titreyen dudaklardan hüzünlü sözler. Derneğin taşındığı yeni binasında, onun anısına yapılan bu sene ki sezon açılışında.
Duvarda ki dev ekranda gülen gözlerle bize, arkadaşlarına, dostlarına, ailesine bakıyordu ama bizim yaşlarla dolan gözlerimiz, adeta gülümsemeyi unutmuştu. Ne çok güzel anısı vardı orada ki herkesin, Makro Fotoğraf Sanatçısı Mithat Hitit’le. Var olmasına vardı da cümleler kilitlenmişti hüzünle. O makroların arasından döküldü yine anılar ve gözyaşları, özlem eşliğinde.
Ne çok seveni varmıştı ki doldu tamamen derneğin salonu. Mithat Hitit’e ait sunum başlamadan önce konuşmaya ilk başlayan BOFSAD Başkanı Seza Vardallı oldu.
“Onu anlatmak, böyle bir konuşmayı yapmak çok zor” demişti. “Mithat Abi kendimi bildim bileli tanıdığım, sevdiğim bir abimizdir. Çok iyi bir insandı. Farklı bir kişiliği vardı. Alışılagelmiş şeyleri hiç sevmezdi. Tıpkı Gölcük’te ki o evin fotoğraflarından hoşlanmadığı gibi. O tür fotoğrafları gördüğü zamanda bu duygusunu açıkça ve her zaman söylerdi. Randevularına biraz geç kaldığından, ilk Yedigöller’e gidişimizde, yedi araçla kapısının önünde yaklaşık 45 dakika kadar beklemiştik. Mithat Abi geldi ve yola çıkmıştık” diye bahsetti buruk bir tebessümle. İrem Oğuz’un bozulan lensine üzüldüğünü görüp, kendisinin kullandığı lensi hiç düşünmeden verişinden bahsederken, bir kez daha aradı gözler, o iyi kalpli insanı.
En yakın dostu ve en çok etkilenenlerden biriydi Hamza Canbaş. Onunla ilgili anılardan bahsederken düğümlenen boğazında, titreyen dudaklarında görülüyordu yaşadıklarını anlatmanın zorluğu.
İlk tanıştıkları gün, yaptıkları yolculukta dinledikleri müzik üzerine arabayı kenara çektirip ‘Gel, seni tebrik edip öpeyim’ dediğini anlattı. “Ben çok özlüyorum. Aklımdan hiç çıkmıyor. Çoğu zaman ‘Hadi sen gel aşağıda bekle, ben geliyorum’ derdi. Hakikat pastanesinde beklerdim ama hiç saatime bakmazdım, ne kadar bekleyeceğimi bilmediğimden. Genelde de uzun beklerdim. Şimdi bazen yine orada oturuyorum, hala da bekliyorum ama onun gelmeyeceğini de biliyorum aslında.” Diye devam etti titreyen sesiyle. “Mithat Abinin fotoğrafları tesadüfen çekilmiş fotoğraflar değil, ciddi anlamda tamamen emek harcayandı. Onun için doğal materyaller toplayan kişiydi. O fotoğrafların her bir karesi esasında, kendi dünyasında yaşadığı, kendi dünyasını anlatan karelerdi. İlk başta Mithat Abinin çektiği net bir alan var ama bizlerden sakladığı flu alanlarda da başka şeyleri vardı. Ona heyecan veren. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta o!”
Durmuş Şahar anlatırken çok eskiye dayanan dostluklarını, elinde ilk fotoğraf makinesi BOFSAD la tanışmasına da değinmişti.
“Hayat bu maalesef, yüzlerce anı var. Çok mutluyum aslında onu tanıdığıma “ demişti. “Sergilerinin açılması, o hevesle yeni bir yaşama başlaması, hele böyle bir dernekte, bu arkadaşlarla beraber olması, gerçekten çok müthiş bir olay.”
Yeni tanıştıkları dönemde gidilen Yedigöller gezisinden bahsederken Onur Güven, ellerini sıkıyordu, ağlamadan anlatabilmek için güç almak istercesine ellerinden.
“Yedigöller’de bir şeyler çekmeye çalıştım. Sonra bana ‘Gel beraber seçelim’ dedi. Daha ikinci görüşmemdi. Gittik oturduk seçtik. Sonra bunları flaşa at dedi, attım. Sunuma gelirken getiririm dedi. Sunuma gelirken unutmuş. Bir hafta sonra ki sunumda geçen hafta göstermemiştik diye sonradan eklemişti. Gece serinlikte oturmayı çok seviyordu. Çay içmeyi çok seviyordu. O nedenle sık sık buluşur, parklarda oturur, sohbet ederdik.”
Bana gelmişti konuşma sırası ve çok şey varken söylenecek, bir şeyler söyleyememenin güçlüğünü yaşıyordum ilk kez. Makroyu onun fotoğraflarında sevmiştim. Renklerin geçişinde başka dünyalara, bambaşka âlemlere gitmiştim her seyredişimde.
‘İşin çok başındasınız, sakın içinizde ki heyecanı kaybetmeyin. O heyecan varsa, iş de olacaktır. Şimdi yapacağın objeye çok yaklaşma,1-2 dakikalık açılar ara ama asla çekme, acele etme. Kötü olduğunda asla iyi diyenlerden biri değilim .’ derdi. Değildi de ‘Olmamış bu! At, sil at’ derdi. Çok güzel olduğunu düşündüğün fotoğraf bir anda silinip gidiverirdi. Hatta bir defasında ‘Dün ben ne yaptığımı söyleyeyim.1981 tane fotoğraf sildim. İçlerinde iyi olanları da vardı ama sergilik değildi. Çok acele etmemek gerek, acımadan da silmeli imiş’ dedi.
Yine bir makro fotoğrafın üzerinde konuşurken ‘Ne görüyorsun?’ demişti. Ben de “Balo salonunda renkli ışıklar altında dans eden bir çift gördüm” dediğimde ‘Harika! İşin aslı bu değil mi? Bu! İşte bu, farklı gör ve çek dediğim bu! Yeter ki makroları sevmeye devam edin. Bak çok delice bir şey söyleyeceğim, o çiçeği severek çekin, tabii elle değil, duygularınızla. 2-3 dakika hatta daha fazla gözlemleyin. Vazgeçmeyin’ demişti. Aramızdan ayrılmadan kısa bir süre önce herkesi içine aldığı, hepimizin birlikte çalışacağı, hatta ilk adımlarının bile hazırlandığı, bunun için şirketin kurulduğu projeden ve yapacaklarımızdan bahsetmiştik. Öyle çok şey vardı ki daha yapılacak...
“Bizi güldüren rahat yanı ve inceliği olan bir kişiydi Mithat Hocam” diye başladı, Ümit Turpçu Kozan söze.
“Ankara AKM'de Bolu Tanıtım Günleri'ne atölye çalışanlarımızın resimleriyle katılmıştık. Son anda 70X100 baskılı muhteşem fotoğrafları ile Mithat Hocam da organizasyona dâhil olmuştu. Orada geçirdiğimiz bir kaç gün inanılmaz keyifli idi. Son gün geldiğinde Mithat Hocam İstanbul uçak bileti alınmış, vedalaşılmış, fotoğraflarını toparlama işini organizasyon yetkililerine devretmiş olarak, uğurlamanın son aşamasına gelmiştik ki hayatın zorunlu akışına şahane darbeler vuran Mithat Hocam, gitmekten vazgeçtiğini söyleyiverdi. ‘E uçak bileti’ dedik, ‘Yansın’ dedi. Mithat Hocamın herşeyi basite indirgeyen kolaylaştırıcı yanı sayesinde fotoğrafın abecesini çözdüm sanırım. Ötesinde insan olarak iyiliği, güzelliği, cömertliği ile onu hep sevecek ve hayırla anacağız.”
Kadir Evci, o büyük hayali olan projeyi, gerçekleştirme çalışmalarında yardımcı olan kişiydi.
“Onun hayatında projeler vardı ve o projenin içinde bütün arkadaşlar vardı. Tek başına orada bile değildi. O projeyle ilgili de gelişmeleri, girişimleri başlatmıştı ve tüm arkadaşları da bunun içinde yer alacak şekildeydi.” Dedi.
Mine Hitit için onu, abisini, canının parçasını anlatmak hiç de kolay değildi. Gözyaşları içinde, özlemle arayan gözleri dolaştı arkadaşlarının arasında. Sanki bir yerlerde görüverecekti gülümseyen yüzüyle ‘Ben geldim, merhaba çocuklar.’ diyecekti.
“Çok iyi yürekliydi, kin tutmaz hemen unuturdu, kimseyi kırmak istemediği için rahatsız olduğunu, belli etmezdi. Bu nedenle de o ortamdan uzaklaşırdı” diye başladı sözlerine. “Münazara, münakaşa sıfırdı. Bazen derdim: ‘Abicim niye bu kadar çekingen kalıyorsun?’ Kızdığında sadece of derdi paşam. ‘Haklılığının peşinden git’ derdim. ‘Boş ver ‘ derdi. Zaten bizler hepimiz öyleyiz, konuşmayız suskunluğumuzdan anlasın insanlar üzüldüğümüzü, kırıldığımızı diye bekleriz. İnsanlar tabi yaşamları boyunca böyle güzel şeylerle anılırlar. Birde böyle çok güzel arkadaşlıklar edinmiş.”
“Abim fotoğraf çekerken ben çok defa yanında oluyordum. Zaman zaman annem kızıyordu ona ‘Darmadağın ediyorsun evi’ diye. Çünkü etrafta, çalıştığı yerde spatulaları, süngerleri, rendeleri, tüyleri, fısfısları, renkli suları, yaprakları, kuru- yaş çiçekleri, çok değişik malzemeleri vardı ve onları değerlendirirdi. Çiçeklerin taze, canlı olanlarını, güzellerini getirdiği zamanda ‘Bunları sana getirdim, sen bunlara bak, ben de bunların fotoğraflarını çekeyim, sen bunları güzelleştir’ diyordu. Hatta fotoğraf çekmeye düşkünlüğünü yeğeni Cemil Sanbay’ın anısı ile anlatayım: Cemil üç kişi ile kalorifer dairesinden çok ağır bir şey taşıyormuş. Abim de terastan onu izliyormuş. Tam o sırada bağırmış ‘Cemil elindekileri bırak çabuk’ diye. Cemil, bir şey oldu sanmış, hemen bırakmış. Abim; ‘Orada köçekler var onların fotoğraflarını çek hemen’ demiş.” Diyerek sözlerine devam etti Mine Hanım.
“Bu kadar emek veriyorsun diyordum. ‘Canım kardeşim bir gün bunlar yerini bulacak’ diyordu bana ama olmadı. Bulması için gerçekten bir şeyler yapmak istiyorum. Yani bir yerden başlamak istiyorum ve sizlerden de bu konuda yardım istiyorum. Çünkü binlerce fotoğrafı var bilgisayarının içinde. Etrafında ki insanları mutlu etmek, kimsenin kalbini kırmamak, çevresini daha eğlenceli hale getirmek, yani ciddi bir duruştan ziyade daha duyarlı biriydi. Bütün ailem adına, kızlar adına, abim adına ve kendim adına herkese hepinize çok teşekkür ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla…
Fatma Marmara
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Yorum Gönder
Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.