Hani her şeyin bir zamanı vardır, derler ya;
doğmak zamanı, sevmek zamanı ve ölmek zamanı gibi...
Bunlara bir de "yazmak zamanı" eklenmeliymiş diyorum.
Ellerin kalemle kağıda sabırsızca yöneldiği,
akılda uçuşan onlarca yaramaz cümleyi bir düzene koyup
anlam örgüsünü oluşturmak zamanı gibi...
Öyle pat diye yazamaz ki insan!
"Canım sıkıldı, iki satır bir şeyler karalayayım" diye yazılanlar
kof kelimelerle kalabalıklaştırılan satırlardan öteye geçemez.
Anlatamaz hissettiklerini.
Yavan kalır, tatsız tuzsuz bir şey olur.
Tıpkı pişmemiş yumurta,
demlenmemiş çay gibi...
Bekleyeceksin...
Aklında yazmaya dair bir iki kelimenin kıpırtısını hissettiğin an,
gönül kandilini usulca kısıp
kendi içine çekileceksin.
Bekle ki o kelimeler mayalanıp çoğalsın.
Karışık duygularla harmanlanıp yavaş yavaş demini alsın.
Ne zaman o kelimeler birbiriyle kaynaşıp cümleler kurar,
Beklemediğin anlarda gönül evinden çıkıp aklında konaklarsa,
anla ki vakit "yazmak zamanı"dır.
İlk kelimini bulup
kalemle kağıdın vuslat nişanesi olarak işle kağıdın bağrına.
Sonrası kendiliğinden gelir elbet.
O kağıda, satırlara uygun görüp anlatmak istediğin ne varsa
son kelimene kadar yaz.
Sabrettin çünkü;
hislerinin,
söylemek istediklerinin anlam kalıbını doldurmasını bekledin.
"Yazmak Zamanı"nı bekledin.
Tıpkı doğmak, sevmek ve ölmek zamanını beklediğin gibi...
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
Yorum Gönder
Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.