Pencereme Yansıyanlar

Umudunu kaybetmek üzere olan bir kız… Sıradan bir günün sabahında düşmüştü hayat telaşına. Öyle garip ki ruhu en sevdiği mevsimi bile çok geç fark etmişti. Sonbahar… Kulağında en sevdiği şarkı başlamıştır. Yaprakların cezbedici renklerini fark eder olmuştu. Ağaçlarla süslenmiş dümdüz bir yol. Yüzünde bir tebessüm belirmişti.  Yere dökülen umutlarıyla başlamıştı dans etmeye. Önce kendi etrafında dönmeye başlamıştı, yapraklara can gelmiş gibi yükselmişti. Sonra ellerini göğe kaldırmış melodiyle uyumlu sallarken, ağaçlardan dökülen yapraklar narin ellerine değmişti. Hayat bulmuş gibi yüzündeki tebessüm büyümüştü. Gözleri ışıldamaya başlamıştı. Renkler çok güzeldi.

$ads={1} 
Annesi evi terk ettiğinde henüz 13 yaşındaydı.  Babasını suçladı. Neden annesi gitmişti? Neden dur dememişti? Babası evden attığında da 13 yaşındaydı. Yeni bir eş edinmişti. İşte o gün  hayata gözlerini açmıştı. Çalışmak zorundaydı. Ona en uygun mesleği bulmuştu. Çinicilik. Duygusal ve yetenekli bir çocuktu. Kısa zamanda çok güzel işler çıkarmıştı. Her yerde ve zaman da olduğu gibi böyle bir yetenek pek çok kişi için risk demekti. Onu yok etmek istediler. Piyasa da bir de bela vardı. Astığı astık kestiği kestik. O da tehlikeydi onlar için. İkisini birden yok etmek istediler ve birbirine düşürdüler onları. Biri toprakta diğeri ise ceza evinde. İşte hikaye burada başlıyor çünkü toprakta olan tehlike, parmaklıklar ardın da olan ise risk. Beklenmedik sonuç. Ne fark eder ki  ikisinden de kurtuldular. Ceza evinde öyle dik ve ayakta kaldı ki… Önce hücre de ıslak oda da dayaklar yedi. Sonra koğuşlar da ezmeye çalıştılar. Onları da zekası ve yeteneğiyle  alt etti. Okumaz demişlerdi  13 yaşındayken. O tutsaklık ve karanlık içinde çini yaparak önce kendine döndü sonra üniversiteyi bitirdi. En çokta özgürce gezmeyi özlemişti. Baba pişman,  annenin ise yüzüne bakacak hali yok. Aslında çözülmemiş bir çok düğüm var bu hikayede. Ne fark eder ? Önce hayatını kararttılar, sonra dik durmayı öğrettiler. Çözülmemiş düğümler o güzel yılları geriye getirmeye yeter mi ki? 

Her geceyi gündüz her güneşi  ay takip eder.  Kimisi hürken içinde tutsaklık yaşar, kimisi de ruhunu özgür bırakır bedeni  tutsakken.  Bir de bazılar vardır, her hayatta hayalet olan. Sessizce geçer.  Aklımın odalarında tek bir şarkı çalıyor şuan. Ervah-ı Ezelden levh-i kalemden. Bu benim bahtımı kara yazmışlar bilirim güldürmez devr-i alemden bir günümü yüz bin zara yazmışlar.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Yorum Yap

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

Daha yeni Daha eski