Beşinci Mevsimde İnsan Olmak
Fotoğraf Kaynak: rehber.uzmantv.com
    Yorgunluktan uyuya kalmıştım. Arabanın tekerleğinin çıkarttığı ses, küçükken annemin okuduğu masallardan kalma gibi. Bir an esen rüzgar sanki yıllardır uyumakta olan gözlerime değip kirpiklerime ayrılık acısını tattırmıştı. Hafifçe doğruldum pencereden dışarıya baktım ve başka hayatları izledim. Küçük bir çocuğun ağladığını gördüm ses gelmiyordu ama gözlerinden inci tanelerinin döküldüğünü görebiliyordum. Arabayı durdurdum çocuğun yanına yaklaştım. Bir çift parlak gözle karşılaştım. Âmâ olduğunu anlamam uzun sürmedi. Seslerden tedirgin olmuştu. Yanından hızla geçip ona çarptım. Arkadaşım sende benim gibi kör müsün? Niye çarpıyorsun dediğimde gülümsediğini fark ettim. Bana sarıldı yeniden ağlamaya başladı. Bende ağladım tıpkı göremeyen bir insan gibi ağladım ömrümce yaş taneleri görmemiş biri gibi. Elleriyle yüzümü buldu ve gözyaşlarımı sildi. Dakikalarca susmadan konuştu ilk defa tanıştığı bir insana bütün hayatını anlatmıştı. Güneş ne kadar parlaktı ama karşımda gözleri gece biri vardı. Sonraları öğrendim kimse tarafından önemsenmediği için yıllarca suskunluk orucu tutmuş. Onun gibi olduğum ve onu anladığımı düşündüğü için benimle konuşmuştu.

   Başka bir gün, başka bir seferde yan koltuğumdaki yolcu müziğin sesini o kadar çok açmıştı ki sesin beni rahatsız ettiğini söyledim sadece yüzüme baktı. Kısma tuşuna dokundu ama sesini kısmadı. Tekrar uyarmak için baktım ve kulağının arkasındaki işite cihazını fark ettim. Bir durak sonra indi. Yanıma oturan arkadaşı kendi dışında kimsenin onunla konuşmadığını çok az duyduğu için iletişim problemi yaşandığını söyledi. İnsanlardan kendini bu şekilde soyutlamış. Yağmur mütevaziliğini başka bir güne bırakmıştı. Yere düşen taneler sanki birer nota gibiydi. Kulaklıklı çocuk için ise yağmur sadece bir madde.

   Peki ya sessizce hayatlarından geçip gittiğimiz insanlar, fark edemediklerimiz, önemsemediklerimiz sanırım bu bir yirmi birinci yüzyıl hastalığı, kaç kişiyi sözlerimizle nefessiz bıraktık ya da delip geçen bakışlarımızla kaçının kalplerini dağladık. Belki de bazılarını hiç görmedik bile. Peki kim âmâ? Kim sağır? Sokakta binlerce insan binlerce insanın yaşadığı milyonlarca yalnızlık. Kötü bir ressam gibi hissetmediğimiz renklere dokunup kendi resmimizi yapıyoruz.  Baktığımız her yerde kendimizi görüyoruz. Ayna elimizde tek bir parçayken sadece kendimizi gösterir yerde bin parçaya bölünmüş halde ise binlerce hayatı.

 Yaşadığımız her an güzel bir şiirin ilk mısraları gibidir. Ya da en sevdiğimiz romanın ezberlemeye kıymet gördüğümüz cümleleri gibi. İnsanlar da harfler gibidir. Sözcükler kurmak bizim elimizde. Hepsi ayrı ayrı kıymete değer, önemsenmesi gereken.

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız..

3 Yorumlar

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

  1. (h) Ne kadar doğru etrafımızın ne kadar farkındayız acaba :-? Ayrıca soluksuz okudum güzel anlatımınız ve farkındalık oluşturan paylaşımınız için tebrik ederim Zehra Hanım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zamanınızı ayırıp okuduğunuz için ben teşekkür ederim :)

      Sil
  2. (h) mevsimlerin bile yalnızlığa mahkum edildiği bir an...
    Çevremizdekileri görmemek için telefonun küçücük ekranına hapsolan, yanımıza oturan kişiyle konuşmamak için kulaklık takıp son ses müzik dinleyen bir nesil olduk.
    "yalnızlık" ya da "umursamamazlık" hangisi daha kötüdür?
    Zehra hanım güzel duygularınız için teşekkürler. Âmâların, sağır ve dilsizlerin dünyasına bir mum yaktığınız için teşekkürler. İnşallah yazılarınız devam eder.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

Daha yeni Daha eski