Kitaplar…Kimine göre oturup okunması dünyanın en sıkıcı ve “gereksiz” işi, kimine göre ise her biri farklı bir dünyanın kapısını aralayan mutluluk kaynağı, bilgi hazinesi. Siz onlara hangi açıdan bakıyorsunuz bilmem ama gerçek şu ki “Canım sıkılıyor, ne yapsam?” sorusuna “Kitap oku! “ cevabını duyunca ya öcü görmüş gibi kaçan ya da “dalga mı geçiyorsun!” der gibi bakan insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ben demiyorum, rakamlar söylüyor.
Dünyada kitap okuma oranları üzerine yapılan araştırma sonuçlarına göre bir Japon yılda 25, bir İsveçli 10, bir Fransız ise 7 kitap okurken üzülerek belirtiyorum ki 6 Türk yılda 1 kitap okuyor. Harikayız(!)  değil mi?
Halbuki sosyal paylaşım ağlarına baktığımızda kitaplara çok fazla ilgi gösteren bir millet profili çiziyoruz. Ama ne yazık ki o ilgimiz okumak için değil, yanına birkaç şirin aksesuar, çay-kahve koyup fotoğraflarını çekmek için… Tabii o kitapları hakkını vererek okuyan ve o anı fotoğraflamayı sevenler için sözüm meclisten dışarı. :)
Kağıt Kokulu Dünyalar
Fotoğraf Kaynak: www.gelisenbeyin.net
Teknolojinin hayatımızın her anına girmesiyle birlikte okumaktan çok izlemeye ve dinlemeye meraklı insanlar olduk. Bunun en belirgin örneğini toplu taşıma araçlarında görmek mümkün. Bunlar arasında e-kitap okuyanlar da yok değildir elbette, onların hakkını yememek lazım. Diğerlerinin yanında çok küçük bir paydaya sahip olsalar da “okur” olarak var olduklarını bilmek güzel. İnsanların çoğu ellerinde telefon, tablet; kulaklarında kulaklıkla ruhlarını sanal dünyanın çekici gücüne kaptırmış bir şekilde vakit geçiriyor. Özellikle dokunmatik nesil dediğimiz Z Kuşağının günlük hayatının sıradan bir kesitidir bu durum. Tam tersi bir durum olsa, tüm otobüs kitap okusa emin olun haberi yapılır bunun. Günlerce ekranları süsleriz halkımız okuyor diye... O noktaya geldik çünkü. Tabii ki müzik dinleyip bir şeyler izleyeceğiz insanız sonuçta. Fakat bu dinleme\izleme konusunda dozu biraz aşıyoruz galiba. Nereden mi belli oluyor?
“Aaa bak Aşk-ı Memnu’nun kitabı çıkmış!” diye şaşıranlar; fal baktırmaya onlarca lira verip, söz konusu kitap olunca “Kitaba para verince çok gereksiz bir harcama yapmışım gibi geliyor.” diyenler... Bu cümleler durumu yeterince özetliyordur herhalde.
Şimdi bu yazdıklarımı atlamadan buraya kadar sabırla okuyabilenler, benim nazarımda okumayı seven meraklı kişilerdir. Okumaya üşenenlerin çoktan sayfayı kapatıp başka diyarlara gittiğine emin gibiyim. Satırlarım boyunca ısrarla devam edenlere ise bir kitapsever olarak naçizane tavsiyelerim var:
Bir kitabı okurken her birinin ayrı bir dünya olduğunu ve bir insanın aklındakileri hayalleriyle yoğurup kaleminin ucundan süzerek dünyasını size sunduğunu unutmayın. –Bu açıdan bakınca “dünyalar” sizin oluyor çünkü.
Bazı kitaplar zehirlidir. Her cümlesiyle ruhunuzu da karakterinizi de etkiler, onlara dikkat edin.
Nitelikli ya da niteliksiz... İki türdeki kitaptan da mutlaka bir şeyler öğrenirsiniz. Hiçbir bilgi öğrenemezseniz birinden nasıl yazılacağını, birinden nasıl yazılamayacağını öğrenirsiniz.
İnsanlardan çok kitaplarla dost olun. Evet bazen üzer, ağlatır ama asla doğrudan kalp kırmaz. Sizi aldatmaz, onu bırakıp başka işlerle meşgul olduğunuzda size kırılmaz. Günün her saati size içini açıp anlatmak istediklerini sizinle paylaşabilir.
Başkalarının hayatını merak ediyorsanız roman okuyun. -Bu sözü bir yerde okumuştum, kim demişse güzel demiş, ağzına sağlık!-
Ve son bir şey daha: Çantanızda taşıdığınız birçok gereksiz şeyin yanına “gerekli” bir şey olarak en kısa zamanda bir kitap ekleyin.
Not: Tavsiyelerimi dikkate alanlar, pişman olmayacaksınız. :)

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Yorum Yap

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

Daha yeni Daha eski