Sen kimsin, nesin ve ne hakla bize sitem ediyorsun demeyin sakın. Sadece size değil tüm insanlığa, hatta önce kendime sitem edeceğim. Kendimi uzun uzun anlatacak kadar farklı bir hayatım yok. Birbirini kovalayan monoton günlerim var. Her şeyden önce ben de sizler gibi bir fotoğraf gönüllüsüyüm. Sitem dolu yazıma başlamadan önce Mustafa BAŞARAN'a fotoğrafların da dilinin olduğunu bizlere hatırlattığı için teşekkür etmek istiyorum. Hem de tüm içtenliğimle...

Sizinle ufacık bir yolculuğa çıkmak istedim bugün.Bir tozlu pencereden pırıl pırıl günleri seyredip; bilmem kaçıncı yüzyılda yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken, uzağına düştüğümüz yıllara hayıflanalım mı? Ya da ucundan yakaladığımız bir kaç yılı ceplerimize doldurup, koşalım mı aydınlık(!) yarınlara?

Çocukluğunu gerçekten yaşayabilmiş son nesil olan doksanlı yılların çocuklarındanım ben de. Hani şu bilgisayarın henüz çok yaygın olmadığı, cep telefonlarının esamesinin okunmadığı...Velhasıl kelam...çelik çomak oynadığımız yıllardan bahsediyorum. Mektup arkadaşlıklarından... Sahi ne ara bu kadar teknoloji bağımlısı olup çıktık? Aslında ben daha da gerilere gitmek istiyorum. Gaz lambasıyla aydınlanan gecenin sabahında, derede çamaşır yıkanan günler... Hani şu komşuluk bağlarının bile çok sağlam olduğu zamanlar... Kaldı ki modern dediğimiz çağda, aynı evin içinde birbirimizi tanımazken... Korkarım ki, milenyum çağımızda gençliğimizin baharında boğulup gideceğiz hepimiz! 90 yaşındaki ninem benden daha sağlıklıysa (o zamanlar kimyasallar yok tabi, yokluk zamanları.) üzgünüm ama ateşle oynuyoruz! Çok mu geri kafalıyım? ''Maalesef öyleyim'' dedim, durdum ve düşündüm...''Öyleyse ne işim var" dedim teknolojinin göbeğinde?
Madem bu kadar teknolojide ilerledik. Haydi bilim insanları! Bana bir zaman makinası yapın! Rica ediyorum, başımızı laptoplara, akıllı telefonlara gömmekten birbirimizi unuttuğumuz yıllar olmasın! Bilmem kaçıncı yüzyılda 5 yaşındaki çocukta bile cep telefonu varken,buluşamadığımız zamanların aksine, herkesin aynı saatte aynı yerde toplandığı yokluk(!) zamanları olsun. Doldurayım ceplerime rengarenk misketlerimi. Her an her dakika iletişim olanağımız olduğu halde, birbirimizden bihaber yaşamaktansa, ayda yılda gelen mektuplarla silinsin derdim tasam. İletişimi kolaylaştırıyormuş teknoloji! Evet evet o yüzden aynı binanın içinde kimse kimseyi tanımıyor. Ölen komşusundan 1 ay sonra haberi olan Ademoğlundan bahsetmiyorum bile.(Facebookda binlerce arkadaşın var, bilmem nerde bilmem kaç takipçi. Evet canım ayakta alkışlıyorum! Sosyalsin, arkadaş canlısısın vs. vs.)
Sitem
Fujifilm s2950 objektifimden...

Neyse ne diyordum? Gidelim diyordum. Bırakalım bu kadar teknolojiye yetişme çabalarını! Arada bir uzun mektuplar yazalım mesela. Ne bileyim telefonlarımıza başımızı gömerken, kaçırdığımız manzaralar vardır belki? Gidelim diyorum! Yokluk(!) zamanlarına...Sadece samimi duyguların var olduğu...
Ama her şeyi bırakalım... hatta bu bloğu bile ! :) Şaka tabi daha yeni geldik !
Çok mu sıktım sizleri? Sürç-ü lisan ettiysem affola... Ben aslında sadece biraz olsun kendimize gelelim istiyorum. Neyse bu sitem dolu yazımı da buraya bırakayım öyleyse...

Sizleri doğduğum, büyüğüm evin puslu penceresiyle baş başa bırakıyorum.Umutlarınıza yeni bir bakış getirmesi dileğiyle...
Rabia Selcen KALKAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız..

7 Yorumlar

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

  1. Öncelikle böyle harika bir yazıyı anlamlı da bir fotoğrafla paylaştığınıza vesile olduğuma çok sevindim.. (h) Asıl ben teşekkür ederim :) Yazarlarımızın yazdığı her yazıdan sonra "Bu bloğu açmakla ne iyi etmişim" diyorum..

    Gerçekten ne kadar doğru şeyler yazmışsınız.. Ben de sitem ediyorum işte!!
    Bir video izlemiştim adı da sanırım "Disconnect to Connect". Bu yazıyı okur okumaz aklıma gelenlerden biri de o videoydu.. ;(

    Şaka bile olsa bloğu bırakırsanız da hak veririm artık bu yazıyı okuduktan sonra :-)

    YanıtlaSil
  2. ne yazık ki teknolojiyle fazlaca haşır neşiriz. her ne kadar büyük bir hızla gelişen teknolojiden korumaya çalışsak da kendimizi, en küçük rüzgarda teknolojinin kollarında buluyoruz. sanırım artık kaçışımız yok ama dengelemek bize kalmış vaziyette...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haklısınız Gülter hanım.Dengeleyebilirsek ne mutlu bizlere :)

      Sil
  3. Ben de iyi ki sizi tanımışım ve iyi ki burada yazmaya başladım diyorum :) yazımı beğenmenize çokça sevindim ...Dediğiniz videoyu izledim.içim acıdı biraz ;( ama dedim ki evet kesinlikle bu yazının videosu da bu olmalı :-)
    bloğu bırakma fikri tamamen şakaydı [-( yani sanırım,herhalde,galiba...bırakmam :-?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

Daha yeni Daha eski