İstanbul'un İncisi Kız Kulesi - Ayşen Arslangiray
Harem’den, Üsküdar sahiline doğru alırken yol, boğazın derin sularının kıyında, kıyıya 200 metre kadar uzaklıkta; minicik bir adacığın üzerinde, gelinliğinin eteklerini yaymış da oturan bir gelin kız silueti gibi karşılar Kız Kulesi sizi…

Neden Kız Kulesi?

Binyıllar boyu çeşit çeşit adı olmuş. Antik çağlarda, Arkla(küçük kale), Damialis(dana yavrusu), Tour de  Leandrous ( Leandros’un kalesi) ve efsanelere ilham kaynağı olan kadınlar ya da prensesler orada yaşadıklarındandır ki Türk’ler, bu kuleye; Kız Kulesi adını vermişler.

Kız Kulesi, 2500 yıla yakın bir süredir varlığını sürdürmüştür ki Amerika’nın keşfinden, Fransız İhtilalinden, İstanbul’un fethinden, Evliya Çelebi’den de çok çok önce var olmuş, yıllar yılı tarihe tanıklık etmiş bir yapıdır.
Eşsiz bir inci gibi büyüleyici güzelliği ile belki mahzun, belki giz dolu, belki sevda yüklü, belki de martıların daimi yareni belli ki sırlarıyla ve direnciyle dimdik ayakta ve de yapayalnız Kız Kulesi…

Tarihi kaynaklardan toplanan verilerin ışığında; dünden bugüne neler yaşamış Kız Kulesi, bakalım isterseniz. Bir de efsanelerine…
MÖ. 410 yılında, Atinalı komutan Alkibides’in Boğaz’daki gemilerin denetimini sağlamak için gözetleme kulesi olarak inşa edilir.
MÖ. 341’de ise Yunan Komutan Chares; çok sevgili eşinin anısına, mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır, kulenin olduğu yere.
MS. 1110 yıllarında ise imparator Manuel Comnenos  tarafından, kule inşa ettirilir yeniden. İmparator Manuel Comnenos, boğazın girişini kontrol etmek amacıyla, biri kız Kulesinin olduğu adacığa diğeri de Sarayburnu yakınlarında Mangana Manastırı’nın yakınına iki kule inşa ettirir ve bu kulelerin arasına zincir bağlatır ki zamanla zincirin ağırlığına dayanamayan diğer kule yıkılmıştır.

Kız Kulesi, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerini yaşar yüzyıllar boyu. Zamana direnen kule bazen yenik düşer yıpratıcı etkilere. Fatih Sultan Mehmet,  İstanbul’u fethinden sonra, adacığın üstündeki kuleyi yıktırır ve etrafı mazgallarla donamış, taştan bir kalecik olarak yeniden inşa ettirir ve içerisine toplar yerleştirir. İlk zamanlar savunma amaçlı olarak kullanılan kalecik zamanla padişahların payitahta çıkışının top atışları ile kutlandığı bir gösteri alanı işlevine bürünür.

1510 yılında meydana gelen ve İstanbul’un birçok yerinin, yerle bir olduğu ‘’Küçük Kıyamet’’ olarak da adlandırılan depremde hayli harap olmuşsa da tekrar onarılır.
17. Yüzyılda kuleye konulan fener ile kaleden ziyade bir Deniz Feneri olarak kullanılmaya başlanır. 1719 yılında yağ kandillerinin rüzgârla tutuşması yüzünden ahşap olan binası tamamen yanar. Tek Fatih döneminde yapılan ana temeller ve mazgallarla Eminönü tarafındaki sarnıç sağlam kalır.
1725 yılında da İstanbul’un baş mimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yeniden onarımdan geçirilir. III. Ahmet döneminde, Lale devrinin şaşalı yaşamına ve şenliklere tanıklık ve de zaman zaman ev sahipliği yapar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Duraklama ve Gerileme dönemlerindeki debdebeli, şaşalı dönemleri nihayete erer, tekrar savunma amaçlı kale olarak kullanılmaya başlanır.
1830-1831 yıllarında İstanbul’da baş gösteren kolera salgınında ve 1836-1837 yıllarında da şehri kasıp kavuran ve 40 bin kişinin ölümüne sebep olan veba salgınlarında, karantina hastanesi olarak kullanılır.
1832-1833 yıllarında II. Mahmut döneminde, yeniden restorasyona tabi tutulur ve Hattat Rasim tarafından Üsküdar sahiline bakan kapısının üstündeki mermer kaideye II. Mahmut’un tuğrası işlenir ki halen bu tuğra varlığını korumaktadır.

Yolu sevdadan geçen, sevgi dolu yüreklerin ya da hüzün dolu gözlerin simgesi olan Kız Kulesi birçok efsaneye konu olmuştur. Efsane dedik, bilinmez…
Vakti zamanında, Tanrıça Afrodit’in tapınağı olarak kullanılan Kız Kulesinde Hero isminde bir rahibesi yaşarmış. Ki… Aşk’a gönül kapılarını kapatan bu rahibe; her bahar düzenlene ve aşka sahip olmak için yakaranların geldiği şenliklere gelenlerden bir gençle karşılaşır. Leandros adındaki gençle Hero birbirlerine âşık olurlar. Kız kulesi her gece, karşı kıyıdan yüzerek gelen Leandros ile Hero’nun kutsal aşkına sessiz tanıklık eder. Hero’nun yaktığı meşale ile yönünü bulan Leandros, bir gece kıskanç bir rahibin mi yoksa çılgın rüzgârın hışmı ile mi söner bilinmez. Ve… Leandros kuleye ulaşamadan boğazın derin sularında boğulur. Leandros’un ölümüne dayanamayan Hero’da kuleden kendini aşağıya atar. Bu iki gencin hazin aşk hikâyeleri de efsaneleşir, bugünlere değin anlatır.

2500 yıl gibi bir süre yaşayan kulenin efsaneleri elbette bu efsane ile bitmez.
 Bizans Kralına bir falcı kehanette bulunur ve çok sevdiği kızının 18 yaşına gelmeden, bir yılan tarafından sokularak öleceğini söyler. Kral biricik kızını Kız Kulesine saklar. Prenses 18 yaşına basacağı gün, doğum günü için gönderilen hediyelerden bir üzüm sepetinden, sessizce süzülen bir yılan prensesi sokar ve ölümüne sebep olur. Kızının ölümüyle yıkılan kral, toprakta kızının yılanlara yem olması fikrine dayanamaz ve pirinçten yaptırdığı tabutu Ayasofya’nın yüksek duvarlarından birinin üstüne koydurur. Bu tabutun üzerinde halen iki tane delik bulunduğu gözlenir ki, yılanın prensesi orada bile rahat bırakmadığını düşündürür.
Üsküdar Tekfurunun dünyalar güzeli bir kızı vardır. ( Costantopolis’i) İstanbul’u kuşatmaya gelen Battal Gazi, Üsküdar sahilinde karargâh kurar ve 7 yıl burada kalır. Battal Gazi aslında tekfurun güzel kızına âşık olmuştur. Bunu öğrenen tekfur kızını ve hazinelerini Kız Kulesine kapatır. Battal Gazi, kuleye gelerek tekfurun kızını ve hazineleri alarak, kıyıdaki atının terkisine kızı da alarak, Üsküdar’ı terk eder ve gider. ‘’Atı alan Üsküdar’ı geçti’’ sözünün de bu olaydan sonra söylendiği rivayet edilir.
Bu ve bunun gibi nice efsanelere, hikâyelere, rivayetlere konu olan Kız Kulesi, Boğazın girişinde; tüm ihtişamı ve büyüleyici görselliği ile süzülmek, nice sevdalara, aşklara tanıklık etmektedir.
Eğer, yolunuz İstanbul’a düşerse, Kız kulesini görmeden geçmeyin derim. Üsküdar Salacak sahilinde, gece ya da gündüz, boğazın renkli görüntüsü, gemilerin güzellikleri ve martıların süzülüşlerinin muhteşem görüntüleri eşliğinde sıcacık çayınızı yudumlarken bu güzellikleri seyretmenin ihtişamını yaşayın hatta martılarla simidinizi de paylaşmayı unutmayın. İsterseniz de sahilden 15 dakika arayla kalkan teknelerle, Kız Kulesi’ni yakından görün ve bir an gözlerinizi kapatıp o efsaneleri içinizde yaşayın. Kulenin tepesinden de tüm İstanbul’un görkemli görüntüsünü seyredin.

Yazarın notu; Kız Kulesi ile ilgili tarihi ve efsanelere dair bilgileri;
Ve de Kız Kulesi içerisinde asılı olan belgelerden derleyerek sunmaya çalıştım sizlere. Eklediğim galerideki fotoğraflar ise değişik tarihlerde çekmiş olduğum karelerden oluşmaktadır.
Ay Şen
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız..

Yorum Yap

Yorum yazabilmek için:
Yorumlama biçimi seçeneklerinden profil üyeliğiniz yoksa; Adı/URL profilini seçip kendi belirlediğiniz isimle URL kısmını boş bırakarak yorum yazabilir ya da Anonim profili seçeneği ile isimsiz olarak yorum yapabilirsiniz.

Daha yeni Daha eski